Bir zamanlar bir zat, yolculuğu zamanında oldukça ilginç bir olaya rastlar. Çölde eşkiyaların bir kervana saldırdıklarını, ne var ne yoksa her şeyi zorla aldıklarını uzaktan korku içinde seyreder. Bir süre sonra bakar ki, soygunu yapan eşkiyaların reisi bir kenarda abdest alıp namaz kılıyor. O zat hayretler içerisinde kalır. Namazdan sonra dayanamaz yanına gider ve sorar:
“Merak ve hayretler içerisindeyim.” der. “Zalimce ve haram bir iş yapıyorsun, günahlar içindesin, sonra da kalkıp yaptığın bu kötü işleri yasaklayanın huzuruna varıyorsun. Bu nasıl bir iştir?!”
Eşkiyaların lideri oldukça hüzünlü bir şekilde şu ibretli cevabı verir:
“Ey yolcu! Ben yıllardır şeytana ve beni kandıran nefsime uyarak Rabbimle aramda örneğin 100 kapı varsa, 99’unu kapattım. İstiyorum ki hiç değilse “Bir Kapı Açık Kalsın!”
Yıllar sonra o zatın yolu Allah’ın izniyle Kabe’ye düşer. Tavaf esnasında bir de bakar ki, yıllardır hiç unutmadığı o eşkıya reisi de oradadır! Kabe’ye sarılmış huşu içinde dua etmekte, hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. O zat yine hayretler içinde kalmıştır. Yanına gidip selam verir, kendini tanıtır ve sorar:
“Nereden nereye! Bu iş nasıl oldu, bunun hikmeti nedir?”
“Hani sana demiştim ya, Rabbimle aramda hiç değilse bir kapı açık kalsın diye. İşte ben tüm acizliğim ve samimiyetimle o kapıyı hep açık tuttum. Rabbim de rahmetiyle, muhabbetiyle lütfetti, tüm kapıları açıverdi.”
Ne kadar anlamlı bir hikaye. Bugün küçümseyerek, kınayarak baktığımız kimseler Rabbimin her an açık olan tevbe kapısını çalabilir ve evliyalık makamına yükselebilirler. Kimin son nefesini imanla veya imansız (Allah Korusun) vereceğini Allah’tan başka kim bilebilir?
Rabbim gidişatına üzüldüklerimizi kınamak yerine bol bol dua etmeyi ve herkesi kendimizden üstün bilmeyi nasip etsin.. Amin..